Ricikan-Fm
  Ayse.Nur.Zarakolu
 
 
"Yalnızca Ayşe olmak istedi, Ayşe kaldı"

İnsan hakları savunucusu, yayıncı Ayşe Nur Zarakolu, 28 Ocak Pazar günü mezarı başında anıldı. Zarakolu “Kadının içinde yer almadığı hiçbir kitlesel hareket başarılı sayılamaz. Aynı şekilde kadının katılımının sağlanması da başarının işareti sayılır” dedi hep.

Uçan Süpürge Haber Merkezi
29/01/2007

2002 yılında yaşama veda eden Ayşe Nur Zarakolu için, ölümünün hemen ardından gazeteci Celal Başlangıç şunları yazmıştı:

“Hem insan hakları alanında yaptığı çalışmalar, hem de yayıncı oluşu nedeniyle hakkında açılmamış dava kalmamıştı Ayşe Nur Zarakolu’nun. 1982 yılında Türkiye solunun tarihine ilişkin bir kitabı nedeniyle askeri rejim tarafından, 1984'te muhalif kitapların dağıtımını yaptığı için sivil rejim tarafından tutuklandı. 1994 ve 96'da beşer ay hapis yattı. DEP ve HADEP'te parti meclisi üyesi olarak da çalışmıştı. Ancak aldığı mahkûmiyetler nedeniyle siyasal hakları yasaklandı. Türkiye'de tabu sayılan konularda yaptığı yayınlar nedeniyle 1990-97 yıllarında hakkında açılan 33 dava da yıldıramadı onu.”

Yazar Karin Karakaşlı ise şöyle diyordu:

“Ayşe Nur’u kadınlar dahil herkes için bu denli özel kılan, pek çok şeyi, bütün bunları yapmanın en mümkünsüz göründüğü zamanda yapabilmesinde gizli. 8 Mart 1998’de Taksim Meydanı’nı bir anda 10 bin Kürt kadını doldurduğunda, bu doğaçlama bereketin arkasındaki isim de Ayşe Nur Zarakolu’ydu. Çevresinde toplanan tüm kadınlar onun kişiliğinde saygıyı tattılar en çok, kendilerinden bunca zamandır esirgenen insan olma ve insandan sayılma hakkını.

Ayşe Nur’un kadınları onu ve sıcacık, umut dolu enerjisini her ihtiyaç duydukları anda yanıbaşlarında buldular. Çünkü karşılarında aydın olma sorumluluğunu yalnızca kuramsal düzeyde bırakmayan, tam tersine günlük yaşamın tam içine sokan bir insan vardı. Ayşe Nur için "kadın" tam da o anda hasta olan ve tedaviye ihtiyaç duyan bir tutuklu annesiydi. O annenin sıkıntısı bir nebze giderildiğinde "kadın sorunu"na da katkı sağlanmış olacaktı. Bu denli somuttu yaşam onun için ve her zamanki tezcanlı haliyle en çok kendi koşturdu hep, yaşamdan onurlu bir an daha çalmaya.

Laf değil, iş üretti bir ömür. Onun ahlak anlayışında öte türlüsü mümkün değildi. Kendi yaşamında doğru bildiklerini uygulamaktan ibaretti bütün yaptığı. O çok gelişkin ve bu ülke için pek de alışık olunmayan birey psikolojisiyle anne, abla, kadın gibi tanımlamalardan hiçbir zaman hoşlanmadı. Yalnızca Ayşe olmak istedi, Ayşe kaldı.

Kadın ya da erkek değil, erk sorunuydu asıl mücadele alanı. Eşitsizlikler üzerine kurulu sistemdi, düzendi asıl düşmanları. Bu yüzden kadın eylemlerinde destek için erkeklerin de yer alabileceğine inandı. Bir nevi eşitsizlik gördüğü için partilerde ve mecliste kadınlara özel kontenjan verilmesine de öfkelendi. Kadınlar siyasal ve toplumsal etkinliklerden bu denli rahatlıkla dışlanamasınlar, katılımları yaşamın doğal akışında zaten vazgeçilmez ve kaçınılmaz olsun istedi. İktidarın her türlüsünden rahatsız oldu. Güç sahibi olduklarında kadınlıklarını yitirenleri de görmüştü. O yüzden yaşamı boyunca hiyerarşik düzenlerin ötesinde eşit düzeyli katılımın sağlandığı ortamları özledi ve bu özlemini gerçek kılmak üzerine kurdu dünyasını. Haksız düzeni kadınlar yıkacaktı.
 

‘Kadının içinde yer almadığı hiçbir kitlesel hareket başarılı sayılamaz. Aynı şekilde kadının katılımının sağlanması da başarının işareti sayılır’ dedi hep. Çünkü ancak kadın ikna olmuşsa, iş ilerlerdi. Ne de olsa kadın tutkulu, inançlı, siyasi tıkanıklıkların da önünü açabilecek denli sebat ve güç sahibi bir varlıktı. Yardım değil, yük bölüşme ve paylaşımcılık üzerine kurulu dünyasında kadınlar da içlerinde saklı olanlara inanır oldular sayesinde. Daha bir kendileri oldular. Yaşamı çoğalttılar varlıklarıyla...” (SD)